Türkiye, 20. yüzyılın başlarından itibaren, kadın-erkek eşitliği ve kadın hakları konusunda önemli adımlar atmıştır. Bu bağlamda, kadınların seçme ve seçilme hakkı, toplumsal dönüşümün önemli bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Peki, Türkiye'de kadınlara seçme ve seçilme hakkı ne zaman verildi? Bu sorunun yanıtı, ülkenin modernleşme sürecinin yanı sıra, kadınların toplumsal hayatta üstlendikleri rollerin değişimi ile de bağlantılıdır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların toplum içindeki yeri oldukça sınırlıydı. Kadınlar, sosyal hayatta pek fazla yer alamıyor, siyasi konularda söz sahibi olamıyordu. Ancak 19. yüzyıldan itibaren, eğitim almış kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer alması için çeşitli girişimler başlamıştır. Özellikle 1908'deki 2. Meşrutiyet ile birlikte, kadın hakları konusunda bazı yenilikler yapılmış, bu dönemde kadınlar, sosyal ve siyasal hayatta daha görünür hale gelmiştir.
Bu gelişmelere rağmen, kadının seçme ve seçilme hakkı konusunda net bir adım atılamamıştı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile birlikte, modern hukuk sisteminin getirilmesi ve toplumsal değişim rüzgârları, kadınların hakları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Türkiye, 1926'da Medeni Kanun'un kabulü ile kadınlara birçok hak tanımış, bu da kadınların siyasi hayatta daha aktif roller üstlenmelerinin yolunu açmıştır.
Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli reformlarından biridir. Kadınların seçme hakkına kavuşması, 5 Aralık 1934 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu tarihte, TBMM'de kabul edilen anayasa değişikliği ile kadınlar, her alanda eşit haklara sahip olduklarını resmen kabul ettirmiştir. Bu gelişme, Türkiye’yi, kadınlara bu hakkı tanıyan dünyada öncü ülkelerden biri haline getirmiştir. Kadınların da birey olarak kendi iradeleriyle oy kullanabilmeleri, sosyo-kültürel yapı üzerinde köklü değişiklikler oluşturmuştur.
1935'te yapılan genel seçimlerde, kadınlar ilk kez oy kullanma ve aday olma hakkına sahip olmuşlardır. Bu seçimlerde 18 kadın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekili olarak yer almıştır. Bu, aynı zamanda kadınların siyasette daha aktif bir rol almalarının başlangıcı olmuştur. Kadınlar, yalnızca seçme hakkına değil, aynı zamanda seçilme hakkına kavuşarak, birçok alanda söz sahibi olmaya başlamışlardır. O günden bugüne, kadınların toplumdaki yeri ve rolleri, sürekli olarak gelişmiş ve güçlenmiştir.
Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkı edinmesi, sadece siyasi bir hak değil, aynı zamanda toplumsal bir devrim olarak görülmüştür. Bu durum, kadınların eğitim, iş yaşamı ve sosyal hayat gibi birçok alanda daha güçlü birer birey olmalarına zemin hazırlamıştır. Özellikle 1980’lerden itibaren artan toplumsal farkındalık ve kadın hakları konusunda verilen mücadeleler, Türkiye’de kadınların toplumda daha fazla görünür hale gelmesi ile sonuçlanmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkı, 1934 yılından beri varlık göstermekte ve bu hak, kadının toplumdaki yerinin güçlenmesinin simgesi olmaktadır. Uzun yıllar boyunca süregelen mücadelelerin sonucunda elde edilen bu hak, kadınların toplumda daha aktif, güçlü ve eşit bireyler olarak var olabilmelerine olanak tanımaktadır. Bu tarihsel gelişim, kadınların yalnızca seçme ve seçilme hakkıyla kalmayıp, birçok alanda eşit haklar için verdikleri mücadelenin de önemli bir göstergesi olarak kabul edilmektedir.