Uzun yaşam ve sağlıklı bir hayat, birçok insanın hayalini süsleyen kavramlardır. Birçok araştırma, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapmanın bu yolda önemli olduğunu ileri sürse de, 100 yaşına basan iki kadın, bu cliché’yi altüst eden açıklamalarda bulundu. Onların hikayesi, sadece milletlerin sağlık algısını değil, bireylerin yaşam biçimlerini de sorgulatabilir. İşte 100 yaşındaki bu iki kadının yaşam felsefesi ve uzun yaşamın sırları.
Bir zamanlar genç, dinamik ve hayat dolu olan kadınlar, şimdi geçmişin izlerini taşırken, geleceğe dair umutlarını kaybetmemişler. Margaret ve Helen, 100 yaşında, birer sosyal enerji kaynağı olarak çevrelerindeki insanlar için de ilham verici figürler. Uzun yaşamlarının sırrını öğrenmek isteyenler için, eğlenceli ve sıradan bir dille yaşadıkları süreci paylaşmak istiyorlar. Her iki kadın da, çocukluklarından beri pek çok zorlukla karşılaşmış, bu zorlukların üstesinden gelmeyi başarmış ve yaşamları boyunca sayısız tecrübeye tanıklık etmişler. 1920'lerde doğan bu kadınlar, geçmişte yaşanan çalkantılara, savaşlara ve ekonomik krizlere rağmen, neşe ve umutla dolu bir yaşam sürdüler.
Uzun yaşamın gerçek sırrı olarak hepimiz sağlıklı bir diyet ve düzenli egzersiz önerilerini duymuşuzdur. Ancak Margaret ve Helen, bunun çok daha ötesinde bir şey sundular: Samimiyet, pozitif düşünce ve açık ilişkilerin önemini vurguladılar. Margaret, "Benim için uzun yaşamın sırrı, insanlara değer vermek ve onlarla olan ilişkilerimi güçlendirmekte saklı," diyor. Helen ise, hayatının en verimli dönemlerini sevdikleriyle birlikte vakit geçirerek geçirdiğini söylüyor. Onlar için en değerli şey, çevrelerindeki insanların mutluluğu ve onları mutlu görüyor olmaları.
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, sağlıklı bir yaşam için kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu kadınlar, bağışıklığını güçlendiren faktörlerin, yemekler ya da spor olmak yerine duygusal ilişkiler olduğunu savunuyor. Yıllar süren dostlukları, karşılıklı destek ve sevgi, onların yaşama azimlerini artırmış. Margaret, "Güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak istiyorsanız, öncelikle mutluluğu kucaklayın," diyor. Bu sözlerin ardında yatan asıl anlam, kişinin içsel huzuru ile dış dünyasına olan yaklaşımları arasında kurduğu bağlantıdır.
Margaret ve Helen'in durumunda görülen bir diğer ilginç nokta ise, yaşlarına rağmen oldukça enerjik ve pozitif bir tutuma sahip olmalarıdır. Gün içerisinde spor yapmaktan çok, yürüyüşe çıkmayı ve bahçede vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Ne de olsa, doğayla olan bağları, ruhlarına huzur katmış ve zihinlerindeki stresi azaltmış. Sosyal aktiviteler, buluşmalar ve aile ile vakit geçirme, düzenli spor yapmanın yerini alabiliyor.
Sonuç olarak, uzun yaşamın sırları, genellikle göz ardı edilen ve somut verilere dayanmayan noktalarda saklı. Önemli olan, lezzetli besinler ve düzenli egzersiz yapmak değil, hayatın sunduğu her anı sevgiyle karşılamak ve insanlarla sıcak ilişkiler kurmaktır. Margaret ve Helen, sadece yaşlılıklarıyla değil, yaşam felsefeleriyle de herkese örnek olmayı başarıyorlar. Onların ortamı ve bakış açıları, bizlere uzun yaşamın sadece fiziksel sağlıktan değil, duygusal zenginlikten de geçtiğini gösteriyor.
Bunun yanı sıra, yalnızca genç yaşta sağlıklı alışkanlıklarla yetiştirilmiş bireylerin değil, her yaş grubundan insanın bu mensuplardan alacağı çok ders var. Onların hikayesi, yalnızca bireysel hikâyeleri değil, yaşamın tüm beauty’lerini de içine alan evrensel bir dersi içeriyor. Yaşam süresini uzatmanın hemen her zaman devrim niteliğindeki değişiklikler değil, basit ve etkili yollarla mümkün olabileceğini kanıtlıyorlar. Yaşamak, sadece fiziksel varlık ile sınırlı olmadığını bir kez daha hatırlatıyorlar.
Geleceğe umutla bakmanın ve hayata samimiyetle yaklaşmanın, mutluluğun anahtarı olduğunu biliyoruz. İşte, 100 yaşına giren bu iki kadının yaşam felsefesi, üzerinde düşünmeye değer bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Sağlıklı, uzun ve mutlu bir yaşam için, bazen sadece sıcak bir gülümseme ve sevgi dolu ilişkiler yeterli olabilir.